Nereye gidecekleri bildirilmeyen, çoğunlukla Fransa'da
savaşacaklarını zanneden Anzak askerleri Mısır'da yer alan
Suveyş Kanalı'nı korumak için görevlendirilir. Ülkelerinden
bayram havasıyla uğurlanan gemilerle Mısır'a ulaşırlar. İlk defa bu
ortamda iki komşu ülke askerleri bir araya gelir (Avustralya ve
Yeni Zelanda). Bu iki ülke aynı zamanda birer İngiliz
sömürgesidir. Zaten bu nedenle savaşa karışmışlardır, dünyanın
diğer ucundan. Anzak askerleri için
Mısır; piramitleri, din ve kültürüyle tamamen farklı
bir dünyadır. Onlar için Arap, Türk arasında bir
fark yoktur. Bildikleri tek gerçek Türklerin düşman olduğu ve
Almanların safında yer aldığıdır.
18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale'nin deniz üzerinden
geçilemeyeceği anlayan İtilaf Devletleri, Anzaklar için
yeni görev yerini belirler Gelibolu. Gelibolu Yarımadası onlar için bir
düş kırıklığıdır. Çünkü onlar Londra'yı ve Paris'i görme
hayalleriyle gelmişlerdir. Onlara yansıtılan Türk imajı ise
acımasızdır. Gazeteleri de bunu destekleyici yalan haberler
yazarak, Anzakları Türklere karşı doldururlar.
Amaç her ne olursa olsun başarı sağlamaktır. Sonuç olarak Anzak
güçleri 25 Nisan öncesinde Gelibolu'ya 50 deniz mili
uzaklığındaki Limmi Adası'na yerleştirilir. Kimler yoktur ki
bu adada;
İngilizler, Fransızlar, İrlandalılar, Kanadalılar, Gurka
ve Sih paralı askerleri, Hintliler, doğulu Yahudiler, birçok
Fransız sömürgesinden getirilen Afrikalılar.
Günler hızla geçer ve kara çıkarması başlar. Yeni
Zelandalı
asker George Bollinger'in anlatımlarıyla çıkarma şu şekilde
başlar.
*"... 25 Nisan, saat 13.30. Hava iyi ve güzel.
Tam hızla yol almaktayız. Gelibolu Yarımadası'nın güney
kıyılarına yakınız. Görülmeye değer bir gün! Limni'den sabah
6'da ayrıldık, 8'den beri top gürültüleri ve uğultuları arasında
ilerliyoruz. Şu anda, burada bekleyen savaş ve nakliye
gemilerimize çok yakınız........... Gemilerimizdeki heybetli
topların kükreyişi, saçılan ışıklar ve ileride tepelerden
yükselen toz bulutlarına bakarak, binlerce Türk'ün atışlarımıza
hedef olduğunu düşünüyoruz. Böylesine büyük bir bombardıman,
acaba daha önce olmuş mudur?..." Bir başka Yeni
Zelandalı Maurice Shadbold ise çıkarmayı şu şekilde anlatır.
*"... Avustralyalı asker dolu iki bot, Türk makinalı tüfek atışı
altında dosdoğru ilerliyordu. Botlarda ve kıyıda yatan, çok
sayıda Avustralyalı asker vardı...........Türklerin olduğu ya da
olabileceği düşünülen bütün hedeflere, her yönden rastgele ateş
ediliyordu. Çalılar arasında, henüz yeni vurulup ölmüş kanlar
içinde yatan çok sayıda Yeni Zelandalı asker vardı. Onlar,
birkaç saat öncesine kadar sağ, tanıdığım gençlerdi...."
Kültürünü bilmedikleri, yalan söylemlerle yiğitliklerini
önceden öğrenemedikleri ve gelmeyi bile hayal etmedikleri bu topraklarda
ölmek Anzaklar için çok acı vericidir. Bu nedenlerle Türklere
karşı olumsuz yargılar giderek artar. Ancak günler ve aylar
geçtikçe onlarda anlamaya başlarlar. Kafalarında çizmiş
oldukları Türk imajı değişmeye ve silinmeye başlar. Bu
durumu Argus Gazetesi 29 Haziran 1915 günü yayınladığı
sayfasında şu şekilde haber eder.
*"Avustralyalı asker A.R. Ditterich, Mısır'da Mena'da bir hastanede yatıyor, tedavi
olmaktadır. Basına yolladığı mektupta Türklerin, müttefikleri
gibi davranmadığını ve hiçbir yaralıyı da sakat bırakmadığını
açıklayıp, şunları belirtmektedir: Türklerin yaralı ve
eserlerimize işkence edip onların el ve kollarını kırıp
kestiğine ilişkin dedikoduları duymuşsunuzdur. Hastane doktoru
Springthorpe, tüm Mısır'da, bunun tek bir örneğine
rastlanmadığını ve tek bir kişinin bile, böyle bir olaya tanık
olmadığını söylüyor. En yetkili kişiler de bize Türklerin, "Bu
oyunu dürüst oynadığını..." söylediler..."
*Anzakların
Kaleminden Mehmetçik (A. Mete TUNÇOKU) adlı eserden yararlanılmıştır.