Ana SayfaTürkiye TarihiI. Dünya SavaşıÇanakkale CephesiKişilerHatıralarRöportajlarFotoğraflarMüziklerŞiirler

HATIRALARLA ÇANAKKALE

Kınalı HasanMehmet Muzaffer

KINALI HASAN (ALİ)
 

Çanakkale aylardır kan gölüdür. Akan kanın durması imkânsız gibi gözükür. Ama Türk yurdunun her köşesinden vatan evlatları fert fert, grup grup akın etmekte, eli silâh tutan erkekler, anasından atasından helallik, esinden nisanlısından namusu gibi beyaz bir mendil alıp yollara düşmektedirler. Çanakkale’ye hep Çanakkale’ye koşmaktadırlar. Cepheye koşanları anlatmak gerek ama hangisini anlatalım ki? Hepsinin adına Hasan’ı ya da bir başka tanımlama ile Ali'yi anlatalım.

Hasan kendisi gibi henüz bıyıkları terlememiş arkadaşları ile günlerce yaya yapıldak yürüyüp Çanakkale’ye ulaşmış ve o günlerde 64. Piyade alayı 1. tabur 2. bölükte elbise giyip çakı gibi bir Mehmetçik olmuştur. Bölükler, Taburlar, Alaylar sık sık eriyip cepheye yeni gelen gönüllülerle dolduğu için kumandanlar da her gün yeni askerlerini savaşa hazırlamak için onlarla tanışıp kaynaşmaya çalışırlar, onlara cesaret verici konuşmalar yaparlardı. 2. Bölük kumandanı Yüzbaşı Sırrı Bey de böyle yapardı. Bir gün ihtiyatta iken yeni askerleri ile içtima hâlinde tanışmaya başlamıştır. Sıra hâlindeki erlerle tek tek konuşurken sıra Hasan’a gelir Hasan’ın başındaki kına Sırrı Bey’in dikkatini çeker ve tanıştıktan sonra Hasan’a başındaki kınanın bir anlamı olup olmadığını sorar. Gerçi cepheye gelen her askerin sağ elinin üç parmağı ve sağ ayağının parmaklarının bir kısmının kınalı olduğunu görmüştür. Bir de boyunlarındaki muskalarını. Ama bu defa Hasan’ın başının da kınalı olması onun dikkatini çekmiştir.

 

Sırrı Bey:

—Hasan der, ellerinizdeki kınalan biliyorum da bu saçındaki kınanın sebebi  ne? 
Hasan biraz mahcup,  biraz  da üzgün:

—Valla bilmem ki kumandanım, buraya geleceğim gece anam yaktı. Bende sormadım. Bir anlamı varsa da annem bilir, der.

Sırrı bey;

—Peki, öyleyse hadi bir mektup yaz da sor bakalım " Hem bizde öğrenmiş oluruz, diye devam eder. Hasan; Ben yazı yazmasını bilmem ki kumandanım, der.

—Öyle mi? O zaman bölük yazıcısına söyleyeyim de, sana yardımcı olsun. Sen söyle, o da yazsın olur mu? diye emir verir. Sırrı Bey Hasan’a,

—Baş üstüne kumandanım,  der Hasan memnuniyetle.

 

Kumandanı emretmiş. Hiç Hasan durur mu? Herkes istirahata çekilir o da yazıcının yanına koşar. Başlarlar mektup yazmaya. Biraz Hasan söyler birazını da yazıcı ilave eder. Selam ve kelamdan sonra, bulunduğu yerin güzelliğinden, çiçeklerin kokusundan, kuşların sesinden arkadaşlarının dostluğundan ve kumandanının tatlı dilinden ve onlara olan sevgisinden bahseder. Konuyu kınaya getirir.

 

"Anacığım kumandanım saçımdaki kınayı sordu, ben bilemedim. Arkadaşlarımın arasında mahcup oldum. Kardeşlerimi askere gönderirsen, sakın ola saçlarını kınalama. Onlar benim gibi mahcup olmasınlar. Kınamın bir anlamı varsa bana bildir de kumandanıma deyivereyim." der. Kardeşlerine ve komşulara selamla mektubu bitirirler. Sonrada mektubu postaya verirler.

 

Savaş bütün hızıyla ve tüm acımasızlığı ile devam eder, günler geçer. Hasan bile mektubu yazdığını  unutmuştur artık. Üzerinden hemen hemen iki üç ay geçmiştir. Bir gün Yüzbaşı Sırrı Bey’in bölük karargâh çadırındaki birkaç mektup dikkatini çeker. “Bunları sahiplerine neden vermediniz?” der ve içlerinden bir tanesini öylesine açar. Köy kâtibinin işlek yazısıyla yazılmış bu mektubu gayri ihtiyari okumaya baslar. "Yavrum, Hasanım, Kınalı kuzum Mektubun geldi, sanki dünyalar benim oldu. Pek çok sevindim. Köy kâtibi okudu ben ağladım. Hasan'ım buralar köylük yerdir bilirsin. Muhtargilin çok işi vardı. Mektubun biraz gecikti gönül koma emi!... Yavrum Kumandanını pek sevmişsin, ne güzel! O senin babanın yarısıdır. Sakın ola ki kumandanının emrinden çıkmayasın, önünden aykırı geçmeyesin! Ateşe bas dese basasın yavrum. Kars’tan, Siirt’ten, Adana’dan, Uşaktan arkadaşların olmuş. Birbirinizi çok sevip iyi geçinirmişsiniz elbette öylesi yakışır kuzum. Onlar senin dünya ahiret hakiki kardeşlerindir. Gayri buradakileri unut! Sakin ola onları incitme. Sütümü sana helal etmem. Kuşlar çok güzel öter, çiçekler pek güzel kokarmış. Çayırlar çimenler bir anlamlı dalgalanırlarmış. Elbette güzel olacak yavrum. Bu vatanın bir karış toprağı yoktur ki şehit kanıyla sulanmamış olsun. Onun için bizim yurdumuzun her yanı ayrı güzel, çiçekler onun için bir başka güzel kokar. Kumandanın saçındaki kınayı sormuş. Bunda bilemeyecek ne varmış ki yavrum? Bizim buralarda Allah için kurban seçilen koçları önce kına ile süsler sonra kurban ederler. Ben de seni dört kardeşinin içinden en çok seni sevdiğim için bu vatana seni kurban seçtik. Hz. İsmail’e seni kardeş, olasın istedik. O da senin gibi kurban edilmek için kınalanmamış mıydı? Bunda bilinmeyecek ne var ki yavrum! Hem düşündüm ki, Kıyamet günü Mahşer yerinde, o kına senin işaretin olsun da, kalabalıkta seni kolayca bulabileyim. "Aha işte benim kınalı kuzum da burada" deyip bağrıma basayım, senin şefaatine sığınalım istedik.

 

Sırrı Bey’in iki gözü iki çeşme, mektubun devamını okuyamaz artık. Sadece en sonundaki "Anan Hatice" yazısını görür. "Bulun Hasan'ı" der Sırrı Bey. "O okuma bilmiyor, anasının mektubunu ona ben okuyacağım!" diyerek posta erini Hasan’ı aramaya gönderir. Çok geçmez posta eri geri döner.-Kumandanım Hasan bir hafta önceki Arıburnu   çarpışmasında Hakka yürümüş cebinden şu kâğıtla bir mecidiye para çıkmış! Diyerek Sırrı Bey’e ikinci bir acı yaşatır. Hasan’ın cebinden çıkan kâğıtta başlanıp yarım kalmış şu dörtlük vardır:

Anam yakmış kınayı adak diye,

Ben de vatan için kurban doğmuşum!

Anamdan Allah’a son bir hediye,

Kumandanım, ben İsmail doğmuşum!

 

Yüzbaşı Sırrı Bey elinde ona emanet kalan Hatice Ana’nın mektubuna bir daha bir daha bakar ve kendi kendine şöyle mırıldanır;

—Bilmeliydim! Bilmeliydim! Kurbanların kınalı olması gerek! Bu yiğitlerin hangisi bu vatana kurban seçilip buralara gönderilmedi ki! Onun için hepsi kınalı kurban, her biri Hasan her bir Ali!


Sayfa Başı

 T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü © 2007 Tüm hakları saklıdır. 
 
Eğitim Materyalleri Üretim Dairesi - canakkaledenkurtulusa@meb.gov.tr