Ana SayfaTürkiye TarihiI. Dünya SavaşıÇanakkale CephesiKişilerHatıralarRöportajlarFotoğraflarMüziklerŞiirler

ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞLARI

Savaşan ÜlkelerHava SavaşlarıDeniz SavaşlarıKara SavaşlarıSavaşın Sonucu

Çanakkale Boğazı’na ilk saldırı, 3 Kasım 1914’te, İngilizlere ait bir savaş gemisinin Gelibolu’daki, Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, iki Fransız savaş gemisinin de boğazın Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombardıman etmeleriyle başlar. Düşmanın bu saldırısı sonucu 5 subay, 80 erimiz şehit olur. 1 subay ve 20 erimiz ise yaralanır.  

Çanakkale Boğazını Bombalayan İngiliz Zırhlısı

Kesin saldırının 18 Mart günü yapılmasına karar verilen büyük deniz harbi, 19 Şubat’ta başlar. İngiliz Hükümeti’nin Akdeniz'deki filo komutanlarından Amiral Carden, 2 Mart 1915 tarihli Londra’ya çektiği telgrafta “Havalar müsait gittiği takdirde iki hafta sonra İstanbul'da olabileceğimizi ümit ediyorum.” diyordu.

19 Şubat 1915 günü Amiral Carden komutasındaki İtilaf Devletleri’ne ait çok sayıda savaş gemisinden saat 07.45 ile 17.30 arasında ilk top atışları başlar.  Uzak mesafeden yapılan bombardımanla düşman donanması istediği başarıyı sağlayamaz. Fakat tabya ve top bataryalarında büyük zayiat vardır. Bataryalar kumandanı Albay Talat Bey, Cevat Paşa’ya haber gönderir: “Paşam tabyalarımız çok perişan, düşman boğaza girerse maazallah, durduramayız”.

Talat Bey’in dile getirdiği bu acı gerçek Cevat Paşa’yı kahrediyor, çaresizlik içinde kıvrandırıyordu. Anî bir karar ile depoda bir köşeye konulmuş atıl vaziyetteki 26 mayının bir an önce boğaza döşenmesi emrini verdi. Bu mayınları Çanakkale’nin kahraman denizcisi Tophaneli Hakkı Bey ve mayın gemisi Nusrat döşeyecektir.

Nusrat Mayın Gemisi

Müttefik donanmasının boğazdaki tabyaları bombalamaya başlamaları ile birlikte mart ayına kadar geçen süre içinde, dünyanın en büyük donanması boğaz önünde toplanır, keşif uçuşlarıyla mayın alanlarını belirlerler. Mayın araştırma ve keşif gemileri boğazın içlerine kadar girip mayınları temizlemeye başlar.

6 Mart gecesi Cevat Paşa, Mayın Grup Komutanı Hafız Nazmi Bey'e ve Nusrat’ın komutanı Tophaneli Hakkı Bey’e şunları söyler:“Size çok önemli bir görev veriyorum. Vatanın selameti bu görevin başarıyla yerine getirilmesine bağlıdır. Yarın akşam, Nusrat’ın son yirmi altı mayınını, şu gördüğün Karanlık Liman’a, kıyıya paralel olarak döşeyeceksin. Düşman hareketinizi sezer, size saldırıya kalkışırsa kıyı toplarımız önceden aldıkları talimata uygun olarak hareket edecek ve sizi himaye ateşiyle koruyacaktır. Kendinizi göstermemeye çaba harcayın. Allah yardımcınız olsun”.

 

Cevat Paşa
Nazmi Bey  
Tophaneli Hakkı Bey

Yüzbaşı Hakkı Bey, birkaç gün önce geçirdiği kalp krizine aldırmadan bu görevi kabul etmiş ve Nusrat'ın komutanı sıfatı ile göreve çıkmıştır. Yirmi altı mayın son şans, son imkândı, aksi hâlde o cehennemî topların karşısında tabyaların tutunması çok zordu. Dökülecek mayınlar, savunmanın adeta bel kemiğini oluşturacaktı. 7 Mart gecesi aldıkları hareket emri gereğince, demir alırlar. Nusrat, bütün ışıklarını söndürür, kıvılcım atmasın diye ocakları bastırılır. Nazmi Bey'in kılavuzluğunda mayın hatlarının arasından beyaz köpükler saçarak, verilen rotada yoluna devam eder.

Havanın sisli olması için çok dua ederler. Adeta duaları kabul olur. Zifiri karanlıkta ve sisli havada Nusrat suları yararak ilerlemeye başlar. Devriye dolaşan düşman gemilerinin yanan projektörleri denizin karanlığını aydınlatmaktadır. Nusrat'ın bacasından duman çıkmaması için çarkları düşük devirde döndürülüyor, kıyıya yakın olan mayın tarlalarının arasından heyecan dorukta geçiyorlardı. Dokuz mayın hattını geçip Karanlık Liman'a geldiklerinde, geminin belli bir seviyede dönen çarkları da durdurulur. O güne kadar mayınlar, Boğaz'da hep kıyıya dik olarak döşenmişti. Bu sefer sahile paralel yeni bir hat kurmak için besmele ile ilk mayını suya indirdiler. 26 mayın, işaret edilen noktalara döşendikten sonra geri dönüş başlamıştı. Görevin tamamlanması, düşmana yakalanmadan, sağ salim dönmekle olacaktı. Dualar bitmiyor, heyecan giderek artıyordu. Düşman devriye gemisinin projektörleri Nusrat’a çevrilmek üzeredir. Neredeyse Nusrat bu ışıklara yakalanacaktır, ama harikulâde bir olay gerçekleşir. Uzun zamandır çalışmayan, arızalı kıyı projektörümüz çalışmaya başlar. Artık boğazın ortasında, bir ışık kavgası yaşanır. Kimi zaman ışıklar, bir biri ile çarpışır, kimi zaman bir birini kovalar. Düşman devriyesi bu ışıktan kurtulmaya çalışır. Projektörlerin bu kavgası sırasında Nusrat sessizce sıyrılarak Çanakkale istikametinde yol almaya devam eder. Küçük Nusrat düşman gemilerine yakalanmadan görevini tamamlamış, ama gemi komutanı Yüzbaşı Hakkı bu ağır görevin yükü nedeniyle şiddetli bir kalp krizi geçirmiştir.

Bu olaydan sonra İngiliz Deniz Bakanı Churchill Nusrat için şu değerlendirmeyi yapmak zorunda kalmıştır: “…Dünya denizlerinde görev yapmakta olan beş bini aşkın savaş gemilerinden hiçbiri, Nusrat ve onun döktüğü mayınlar kadar harbin gidişine etkili olacak bir başarı göstermemiştir. Tophaneli Hakkı’nın yaptığını dört yüz yıldan beri kimse yapmamıştır.”

Tarih 18 Mart 1915. Düşman donanma komutanı De Robeck (De Robek) kusursuz planı ile yenilmez armadasını kesin darbeyi vurmak için boğaza yöneltti. Saatler 10.30’u gösterirken, düşman donanması 18 savaş gemisi ve beraberindeki çok sayıda kruvazör, destroyer ile savaş düzeni içinde, Çanakkale Boğazı’na girmeye başladı. Bu donanma 506 topluk bir güce sahipti. Oysa Çanakkale Boğazı girişinde ve iç kısımlarda, çeşitli savaş gemilerinden sökülüp tabyalara yerleştirilmiş 82 top ve Sultan II. Abdülhamit’in yıllar önceden tehlikeyi fark ederek boğaza yaptırdığı tabyalarda bulunan toplarla birlikte toplam 150 top savunmadaydı. Türk tarafının asker ve diğer silâh gücünün düşman güçlerle mukayese edilemeyecek durumda olduğu aşikârdır.

 
İtilâf Devletlerinin Gemilerine Karşılık Veren Tabyalarımız

Başrolleri güneş batmayan imparatorluğun sahibi İngilizler ve destekçileri Fransızlar paylaştılar. Yanlarında eski ve yeni dünyanın sömürgelerinden getirdikleri lisanları farklı, çehreleri rengârenk yüz binlerce sömürge askeri bulunmaktaydı. Kimler yoktu ki; Afrika’dan Zovaveler, Senegalliler, Hindistan’dan Sihler,  Gurkalar, Rumlar ve Doğulu Yahudiler, İrlandalılar ve İskoçlar, Yeni Zelandalılar, Avustralyalılar ve niceleri…

Esir Düşmüş Farklı Milletlere Mensup Askerler

Düşman donanması, Alman mayınlarının üstünden boğaz çevresine cehennem yağdırarak geçer. Alman mayınlarının hiçbiri patlamaz. Mehmetçiğin son ümidi, Türk ustalarının imal ettiği Nusrat'ın boğaza inci gibi dizdiği 26 mayındır. İlk ateşi Triumph (Tiriyump) zırhlısı, Çanakkale'ye 12 km mesafedeyken saat 11.15'te açar. Savunma planına göre topçularımız, düşman gemileri ateş menziline girinceye kadar pusuda bekleyecek ve baskın tarzında ateş açacaklardı. Nitekim öylede yapılır.  Düşman yaklaştıkça, topçularımız giderek yoğunlaşan isabetli atışlarıyla karşılık verir. Fakat saat 12.00'ye geldiğinde, orta kesimdeki 3 Türk tabyası ağır hasar alır. Çünkü Türk topçularının üstüne, dakikada 1500 kilo mermi yağmaktadır. Ayakta kalabilen topçularımız hedefini şaşırmayan mermileriyle Agamennon zırhlısının çelik yeleğini parçalar, Inflexıble (İnfileksibıl) zırhlısının komuta köprüsünü uçurur. Bu arada düşman donanması, Çanakkale'ye 7 km kadar sokulmayı başarmıştır. Savaşın en şiddetli anları yaşanmaktadır. Türk topçuları Boğazı düşmana dar etmekte, düşman zırhlıları ise kıyı şeridindeki mevzilerimizi hallaç pamuğu gibi atmaktadır.

Öğle saatlerinde Avrupa’nın gururu, yüzen dünyalar 26 kutlu mayının üstünden geçerken, birdenbire korkunç patlamalar boğazın her tarafını inletmeye başladı. Patlamaların ardı arkası kesilmiyordu. Bouvet (Buvet) zırhlısı yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken, Tophaneli Hakkı'nın Nusrat Mayın Gemisi'yle boğaza döşediği mayınlara çarparak 639 personeli ile birlikte, 30 saniye içinde sulara gömüldü. Bouvet'in imdadına koşan Suffren (Sufren) ve Gaulois (Galyos) da aynı akıbete uğradı. Saat 15.00'te Iresistible (İresistibıl) ve onu takiben 16.00'da Inflexıble (İnfileksıbıl) Tophaneli Hakkı'nın tuzağına takıldı. Inflexıble (İnfileksıbıl)  güçlükle kurtularak römorkör yedeğinde İmroz'a döndü.

İresistible ve Bouvet Zırhlılarının Batışı

Ama akşamüzeri saat 17.00 sıralarında, düşmanın Ocean (Oışın) Zırhlısı, mayın hattından kurtulup İstanbul’a yöneldi. Bu zırhlının geçmesi demek, savaşın bitmesi, İstanbul’un işgal edilerek Türk milletinin tarihten silinmesi demekti. Bu zırhlı Çanakkale’den geçmemeliydi.

Türk tabyaları büyük bir ümitsizliğe ve sessizliğe büründü. Ocean, boğazın iki yakasında bulunan tabyalara top mermisi yağdırarak, Mehmetçik siperlerine çelik kusarak yoluna devam etti. Hedef aldığı yerlerden birisi de Mecidiye tabyasıydı. Mecidiye, Ocean zırhlısını durdurabilecek ayakta kalan tek Türk tabyasıydı. Ve Ocean  attığı 500 kiloluk top mermisiyle Mecidiye tabyasını darmadağın etti. O an için Ocean başarmış, onu durdurabilecek son Türk tabyası da susturulmuştu. Şimdi rotası, İstanbul idi.

Cevat Paşa da Mecidiye tabyasının sustuğunu fark etmiş ve gözyaşları içinde dua ediyordu:“Allahım silâhımız vardı kullandık, mermimiz vardı ateşledik, ölmemiz gerekti öldük. Allahım, ama tükendik. Ocean  gidiyor, bu aziz millete esaret için, bu şanlı milleti yok etmek için gidiyor. Durdur onu Allah’ım, durdur.”

Cevat Paşa bu yakarışlar içindeyken cephaneliği patlamış Mecidiye tabyasında, sağ kalan sadece iki er vardı. Havranlı Seyit Onbaşı ve arkadaşı Niğdeli Ali. Can ciğer arkadaşlarının ölümlerini gören Havranlı Seyid Onbaşı, aslanlar gibi kükreyerek Niğdeli Ali’nin şaşkın bakışları arasında, yerde duran 276 kilo ağırlığındaki top mermisini sırtına aldı. Vinci kırılmış topun, basamaklarını birer birer çıktı. Adeta, kemiklerinin birbirine geçtiğini zannetti. Ama başardı, mermiyi namluya verdi…. Ve ateşledi. Büyük bir patlama duyuldu, bir patlama daha ve Ocean döne döne boğazın karanlık sularına gömüldü. Biraz önceki ağlaşmaların yerini tekbirler ve dualar almıştı.

Havranlı Seyit Onbaşı ve Niğdeli Ali 
 

Böylece 6 saatte, 3 büyük zırhlısını kaybeden, bir bu kadarı da ağır hasara uğrayan gemilerini acı ve şaşkınlıkla seyreden Amiral De Robeck, kalanları kurtarabilme telaşıyla saat 17.30'da boynu bükük çekilme emrini verdi. Gelişmeleri karargâhından izlemekte olan Cevat Paşa,   “Gittiler!” diye haykırdı, “Geçemediler, Geçemeyecekler...” “Çanakkale Geçilmez!”.

Sayfa Başı

 T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü © 2007 Tüm hakları saklıdır. 
Eğitim Materyalleri Üretim Dairesi - canakkaledenkurtulusa@meb.gov.tr