Talat Bey’in dile getirdiği bu acı gerçek Cevat Paşa’yı
kahrediyor, çaresizlik içinde kıvrandırıyordu. Anî bir karar ile
depoda bir köşeye konulmuş atıl vaziyetteki 26 mayının bir an
önce boğaza döşenmesi emrini verdi. Bu mayınları Çanakkale’nin
kahraman denizcisi Tophaneli Hakkı Bey
ve mayın gemisi Nusrat
döşeyecektir.
|
Nusrat Mayın
Gemisi |
Müttefik
donanmasının boğazdaki tabyaları bombalamaya başlamaları ile
birlikte mart ayına kadar geçen süre içinde, dünyanın en büyük
donanması boğaz önünde toplanır, keşif uçuşlarıyla
mayın alanlarını belirlerler. Mayın araştırma ve keşif gemileri
boğazın içlerine kadar girip mayınları temizlemeye başlar.
6
Mart gecesi
Cevat Paşa, Mayın Grup Komutanı Hafız Nazmi Bey'e
ve Nusrat’ın komutanı Tophaneli Hakkı Bey’e
şunları söyler:“Size
çok önemli bir görev veriyorum. Vatanın selameti bu görevin
başarıyla yerine getirilmesine bağlıdır. Yarın akşam, Nusrat’ın
son yirmi altı mayınını, şu gördüğün Karanlık Liman’a, kıyıya
paralel olarak döşeyeceksin. Düşman hareketinizi sezer, size
saldırıya kalkışırsa kıyı toplarımız önceden aldıkları talimata
uygun olarak hareket edecek ve sizi himaye ateşiyle
koruyacaktır. Kendinizi göstermemeye çaba harcayın. Allah
yardımcınız olsun”.
|
|
|
Cevat Paşa |
Nazmi Bey |
Tophaneli Hakkı
Bey |
Yüzbaşı Hakkı Bey, birkaç gün önce
geçirdiği kalp krizine aldırmadan bu görevi kabul etmiş ve
Nusrat'ın komutanı sıfatı ile
göreve çıkmıştır. Yirmi
altı mayın son şans, son imkândı, aksi hâlde o cehennemî
topların karşısında tabyaların tutunması çok zordu. Dökülecek
mayınlar, savunmanın adeta bel kemiğini oluşturacaktı. 7 Mart
gecesi aldıkları hareket emri gereğince, demir alırlar. Nusrat,
bütün ışıklarını söndürür, kıvılcım atmasın diye ocakları
bastırılır. Nazmi Bey'in kılavuzluğunda mayın hatlarının
arasından beyaz köpükler saçarak, verilen rotada yoluna devam
eder.
|
Havanın sisli
olması için çok dua ederler. Adeta duaları kabul olur. Zifiri
karanlıkta ve sisli havada Nusrat suları yararak ilerlemeye
başlar. Devriye dolaşan düşman gemilerinin yanan projektörleri
denizin karanlığını aydınlatmaktadır. Nusrat'ın bacasından duman
çıkmaması için çarkları düşük devirde döndürülüyor, kıyıya yakın
olan mayın tarlalarının arasından heyecan dorukta geçiyorlardı.
Dokuz mayın hattını geçip Karanlık Liman'a geldiklerinde,
geminin belli bir seviyede dönen çarkları da durdurulur. O güne
kadar mayınlar, Boğaz'da hep kıyıya dik olarak döşenmişti. Bu
sefer sahile paralel yeni bir hat kurmak için besmele ile ilk
mayını suya indirdiler. 26 mayın, işaret edilen noktalara
döşendikten sonra geri dönüş başlamıştı. Görevin tamamlanması,
düşmana yakalanmadan, sağ salim dönmekle olacaktı. Dualar
bitmiyor, heyecan giderek artıyordu. Düşman devriye gemisinin
projektörleri Nusrat’a çevrilmek üzeredir. Neredeyse Nusrat bu
ışıklara yakalanacaktır, ama harikulâde bir olay gerçekleşir.
Uzun zamandır çalışmayan, arızalı kıyı projektörümüz çalışmaya
başlar. Artık boğazın ortasında, bir ışık kavgası yaşanır. Kimi
zaman ışıklar, bir biri ile çarpışır, kimi zaman bir birini
kovalar. Düşman devriyesi bu ışıktan kurtulmaya çalışır.
Projektörlerin bu kavgası sırasında Nusrat sessizce sıyrılarak
Çanakkale istikametinde yol almaya devam eder.
Küçük Nusrat
düşman gemilerine yakalanmadan görevini tamamlamış, ama gemi
komutanı Yüzbaşı Hakkı bu ağır görevin yükü nedeniyle şiddetli
bir kalp krizi geçirmiştir.
Bu olaydan sonra İngiliz Deniz Bakanı Churchill Nusrat için şu
değerlendirmeyi yapmak zorunda kalmıştır:
“…Dünya
denizlerinde görev yapmakta olan beş bini aşkın savaş
gemilerinden hiçbiri, Nusrat ve onun döktüğü mayınlar kadar
harbin gidişine etkili olacak bir başarı göstermemiştir.
Tophaneli Hakkı’nın yaptığını dört yüz yıldan beri kimse
yapmamıştır.”
Tarih 18 Mart 1915. Düşman donanma komutanı De Robeck
(De Robek) kusursuz planı ile yenilmez armadasını kesin darbeyi
vurmak için boğaza yöneltti. Saatler 10.30’u gösterirken,
düşman donanması
18 savaş gemisi ve beraberindeki çok sayıda kruvazör, destroyer
ile savaş düzeni içinde,
Çanakkale Boğazı’na girmeye
başladı. Bu donanma 506 topluk bir güce sahipti. Oysa Çanakkale
Boğazı girişinde ve iç kısımlarda, çeşitli savaş gemilerinden
sökülüp tabyalara yerleştirilmiş 82 top ve Sultan II.
Abdülhamit’in yıllar önceden tehlikeyi fark ederek boğaza
yaptırdığı tabyalarda bulunan toplarla birlikte toplam 150 top
savunmadaydı. Türk tarafının asker ve diğer silâh gücünün düşman
güçlerle mukayese edilemeyecek durumda olduğu aşikârdır.
|
|
|
İtilâf
Devletlerinin Gemilerine Karşılık Veren Tabyalarımız
|
Başrolleri güneş
batmayan imparatorluğun sahibi İngilizler ve destekçileri
Fransızlar paylaştılar. Yanlarında eski ve yeni dünyanın
sömürgelerinden getirdikleri lisanları farklı, çehreleri
rengârenk yüz binlerce sömürge askeri bulunmaktaydı. Kimler
yoktu ki; Afrika’dan Zovaveler, Senegalliler, Hindistan’dan
Sihler, Gurkalar, Rumlar ve Doğulu Yahudiler, İrlandalılar ve
İskoçlar, Yeni Zelandalılar, Avustralyalılar ve niceleri…
|
Esir Düşmüş
Farklı Milletlere Mensup Askerler |
Düşman donanması, Alman mayınlarının üstünden boğaz çevresine
cehennem yağdırarak geçer. Alman mayınlarının hiçbiri patlamaz.
Mehmetçiğin son ümidi, Türk ustalarının imal ettiği Nusrat'ın
boğaza inci gibi dizdiği 26 mayındır.
İlk ateşi
Triumph
(Tiriyump) zırhlısı, Çanakkale'ye 12 km mesafedeyken saat
11.15'te açar. Savunma planına göre topçularımız, düşman
gemileri ateş menziline girinceye kadar pusuda
bekleyecek ve
baskın tarzında ateş açacaklardı. Nitekim öylede yapılır.
Düşman yaklaştıkça, topçularımız giderek yoğunlaşan isabetli
atışlarıyla karşılık verir. Fakat saat 12.00'ye geldiğinde, orta
kesimdeki 3 Türk tabyası ağır hasar alır. Çünkü Türk
topçularının üstüne, dakikada 1500 kilo mermi yağmaktadır.
Ayakta kalabilen topçularımız hedefini şaşırmayan mermileriyle Agamennon
zırhlısının çelik yeleğini parçalar,
Inflexıble
(İnfileksibıl) zırhlısının komuta köprüsünü uçurur. Bu arada
düşman donanması, Çanakkale'ye 7 km kadar sokulmayı başarmıştır.
Savaşın en şiddetli anları yaşanmaktadır. Türk topçuları Boğazı
düşmana dar etmekte, düşman zırhlıları ise kıyı şeridindeki
mevzilerimizi hallaç pamuğu gibi atmaktadır.
|
|
Öğle saatlerinde Avrupa’nın gururu, yüzen dünyalar 26 kutlu
mayının üstünden geçerken, birdenbire korkunç patlamalar boğazın
her tarafını inletmeye başladı. Patlamaların ardı arkası
kesilmiyordu.
Bouvet (Buvet) zırhlısı yırtılan
çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken, Tophaneli
Hakkı'nın Nusrat Mayın Gemisi'yle boğaza döşediği mayınlara
çarparak 639 personeli ile birlikte, 30 saniye içinde sulara
gömüldü. Bouvet'in imdadına koşan Suffren
(Sufren) ve Gaulois
(Galyos) da aynı akıbete uğradı.
Saat 15.00'te Iresistible
(İresistibıl) ve onu takiben 16.00'da Inflexıble
(İnfileksıbıl) Tophaneli
Hakkı'nın tuzağına takıldı. Inflexıble (İnfileksıbıl) güçlükle
kurtularak römorkör yedeğinde İmroz'a döndü.
|
|
İresistible ve
Bouvet Zırhlılarının Batışı |
Ama akşamüzeri saat 17.00 sıralarında, düşmanın Ocean (Oışın)
Zırhlısı, mayın hattından kurtulup İstanbul’a yöneldi. Bu
zırhlının geçmesi demek, savaşın bitmesi, İstanbul’un işgal
edilerek Türk milletinin tarihten silinmesi demekti. Bu zırhlı
Çanakkale’den geçmemeliydi.
Türk tabyaları büyük bir ümitsizliğe ve sessizliğe büründü.
Ocean, boğazın iki yakasında bulunan tabyalara top mermisi
yağdırarak, Mehmetçik siperlerine çelik kusarak yoluna devam
etti. Hedef aldığı yerlerden birisi de Mecidiye tabyasıydı.
Mecidiye, Ocean zırhlısını durdurabilecek ayakta kalan tek Türk
tabyasıydı. Ve Ocean attığı 500 kiloluk top mermisiyle
Mecidiye tabyasını darmadağın etti. O an için Ocean başarmış,
onu durdurabilecek son Türk tabyası da susturulmuştu. Şimdi
rotası, İstanbul idi.
Cevat Paşa da Mecidiye tabyasının sustuğunu fark etmiş ve
gözyaşları içinde dua ediyordu:“Allahım silâhımız vardı
kullandık, mermimiz vardı ateşledik, ölmemiz gerekti öldük.
Allahım, ama tükendik. Ocean
gidiyor, bu aziz millete esaret için, bu şanlı milleti
yok etmek için gidiyor. Durdur onu Allah’ım, durdur.”
Cevat Paşa bu yakarışlar içindeyken cephaneliği patlamış
Mecidiye tabyasında, sağ kalan sadece iki er vardı. Havranlı
Seyit Onbaşı ve arkadaşı Niğdeli Ali. Can ciğer arkadaşlarının
ölümlerini gören Havranlı Seyid Onbaşı, aslanlar gibi kükreyerek
Niğdeli Ali’nin şaşkın bakışları arasında, yerde duran 276 kilo
ağırlığındaki top mermisini sırtına aldı. Vinci kırılmış topun,
basamaklarını birer birer çıktı. Adeta, kemiklerinin birbirine
geçtiğini zannetti. Ama başardı, mermiyi namluya verdi…. Ve
ateşledi. Büyük bir patlama duyuldu, bir patlama daha ve Ocean
döne döne boğazın karanlık sularına gömüldü. Biraz önceki
ağlaşmaların yerini tekbirler ve dualar almıştı.
|
|
Havranlı Seyit
Onbaşı ve Niğdeli Ali |
|
Böylece 6 saatte, 3 büyük zırhlısını kaybeden, bir bu kadarı da
ağır hasara uğrayan gemilerini acı ve şaşkınlıkla seyreden
Amiral De Robeck, kalanları kurtarabilme telaşıyla saat 17.30'da
boynu bükük çekilme emrini verdi. Gelişmeleri karargâhından
izlemekte olan Cevat Paşa,
“Gittiler!” diye haykırdı, “Geçemediler, Geçemeyecekler...”
“Çanakkale Geçilmez!”.
|